Barselona şehri yarattığı başarılı marka sonucu çok fazla turiste ev sahipliği yapmakta. Her ne kadar turizm şehir için önemli bir ekonomi kaynağı olsa da, Barselona hükümeti şehrin hayat kalitesini koruyabilmek için her şeyi kabullenmiyor gözükmekte. Bunu şehrin her yanına, özellikle turistlerin uğrak yeri olan merkeze yayılan afişlerde görebilirsiniz.

Dün Suren Asaduryan ve Yansımalar konserindeydim. Kumkapı’da Ermeni Patrikhanesi kilise salonunda bulunan konsere giderken Kumkapı’nın mahalle hayatından geçmiş oluyorsunuz. Sorduğunuz esnafların birçoğu iki sokak ötedeki Ermeni Patrikhanesinin yerini veya tam mağazalarının karşısında bulunan kocaman kilisenin ne olduğunu bilmese de sonunda karşınıza çıkıyor patrikhane.

Duduk ve ney seslerinin birleşimi konser sırasında düşüncelere dalmama sebep oldu. Barselona hükümetinin stratejik planlama departmanına yaptığımız proje aklıma geldi mesela. Proje Barselona şehrinin 20 senelik stratejik planı ile ilgiliydi. Biz de farklı sektörlere uyguladığımız “back to the future” tekniği ile stratejik planlama departmanı çalışanlarına geçmişi ve geleceği gösterip şu anda 20 sene sonrasını planlamalarına yardım ettik. Günümüzün şehirlerine dair araştırma yaparken gördük ki, 21. yy şehirleri 20. yy’ın uluslararası şirketlerinin yerini almakta. Şehirler etrafında dönen trendlerin başında uluslararası yetenekleri çekmek için şehirler arasındaki rekabet ve çeşitliliğin getirdiği zenginlik gelmekte. Şehirler, mekanı paylaşan bireylerin kültürel zenginliği ile değer kazanmakta.

Ancak tüm bu trendlere rağmen kat etmemiz gereken bir çok yol olduğu da gerçek. Barselona hükümeti dahil bir çok şehrin veya devletin, göçmenlerini tek taraflı bir integrasyon sürecine hazırlamak istemesi belki de bunun en açık örneklerinden. Oysa anlamamız gereken o ki, birey olarak içimizde taşıdığımız kültürel zenginlik sayesinde çift taraflı bir integrasyon süreci şehirler/devletler açısından çok daha önemli. İspanya’da yaşayan Latin Amerika veya Fas kökenli kişinin İspanyollardan veya İspanya’dan kültürel zenginlik için alacağı çok önemli yapıtaşları olmasının yanında İspanya’nın ve İspanyolların da farklı kültürler sayesinde kazanacakları yeni bakış açıları ve kültürel zenginlik yadsınamaz.

Bu noktada hala aşamadığımız etiketler ve ön yargılar devreye giriyor. Global anlamda hayatlarımızı ve bakış açılarımızı daha az özgür kılan ön yargılar…Amin Maalouf’un Çivisi Çıkmış Dünya adlı kitabında söylediği gibi belki bu ön yargıların ve ülkeler arasındaki sorunların aşılması için iki ülke arasında elçi görevi üstlenen göçmenlerin etkisi gerçekten önemsenmeli.

Umarım ön yargıları yıkabilmemiz için daha elle tutulur çabalar ile karşılaşırız yakın gelecekte.

O zaman benden size gelsin. Suren Asaduryan ve Yansımalar’dan Navavar: